'Kral'ın Türlü, Türlü Oyunları'

*Bu anlatılan masalda, anlatılanlarla gerçek ve tüzel kişilerle hiçbir alakası yoktur. Tamamıyla hayal ürünü olup masaldır.

PAYLAŞ
TAKİP ET Google News ile Takip Et

KARAMÜRSEL'İN HAFTALIK GAZETESİ KIRKBİRBUÇUK BAYİİLER'DE 

Bir varmış bir yokmuş... Develer tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken,  çok uzaklarda bir krallık varmış, Bu ülkede krallar seçimle başa gelirmiş. Önceki zamanlarda üç kere seçilmiş bir kralın ekibi içlerinden genç birini kral yapmak için çalışmaya karar vermiş. Halka olağanüstü masallar anlatarak, mevcut kralla ilgili despot uygulamaları kulaktan kulağa en ücra köşelere kadar yayarak kimsenin fazla tanımadığı gencin kral olmasını sağlamışlar.

Tabiiiii…. Zaferden sonra uyumak olur mu? Her zaman tetikte olmak lazım ve gelecek planları gerekir. Başlanılmış, ileride kral seçilme ihtimali olanları ve önlerini nasıl keseceklerini konuşmaya. Tecrübeli ekip sırayla ülkedeki kral seçilebilecek isimleri tek tek değerlendirmiş. Bir isim söylenmiş ; onu şöyle yaparız, bir isim daha, onu böyle yaparız derken bir isim gelmiiiiş…. Kralın arkadaşı ve başka bir ekip adına, başka bir kral için çalışmış kimseye. Kral, O’ nu bana bırakın demişşşşş… O nu ben hallederim. Ekip şaşkın, bu genç kral ne yapacak acaba? Oysaki genç kral bu konu da bir cevhermiş. Önce arkadaşını eski ekibinden koparmak için onunla yakın ilişkiler kurmuş, deniz gezmeleri, köşklerde kalmalar… Arkadaşının ekibi kralla olan beraberliklerinden son derece rahatsız olmuş, dedikodu, hikayeler uzamış gitmiş. Sonunda arkadaşı ekibini terk edip sürekli kralla bir gezmeye başlamış.

Bizim kral cevher ya, bir gün krallıkta eskiden görev yapan ve halihazırda görevli olanlara bir yemek vermiş. Tabi bu arkadaşını da hiç alakası olmamasına rağmen yemek de yanı başına oturtmuş. Ülkedeki otoritelere ve arkadaşından gelecekte krallık için umutlu olanlara  ‘bakın bu sizin hayallerinizde olan adam benim kontrolümde’  imajını vermiş.

Genç kral artık rakip yok etme konusunda uzmanlaşmaya doğru giderken; kendini ortaya çıkaran ekibe de bir oyun yapmış, onların da bir çoğunu sudan bahanelerle küstürerek uzaklaştırmış.

İkinci seçiminden sonra artık rakip harcama konusunda zirveye doğru çıkıyormuş Kral… Bir medrese de çok sevilen bir baş muallim varmış. Rakipler tarafından kral yapılma ihtimali çok yüksek göründüğünden O’nu harcamaya karar vermiş. Çok zor da olsa ikna edip, kralın yardımcısı unvanıyla O’nu krallık da bir odacığa yerleştirmiş. Nitekim de rakipler baş muallimden daha iyi bir kral adayı koyamamışlar ortaya.

Sonra kral da bir düşünce ve söylem değişikliği yaşanmış, tam zıt yönde başka ilkeleri benimsediğini ilan etmiş. Bu düşünce sahipleri kralın yanına bir kişiyi haberci başı görevine getirmesini istemişler. O kimseye de ‘sen bizim ileri de kral adayımızsın’ demişler. Tabi bizim kral rakip harcama ustası yaş tahtaya basar mı?

Yeni ekolün insanlarına ‘bakın sizin istediğiniz kişiyi en önemli göreve getirdim, yetkiler verdim’ demiş.  Kral ülkede kendine karşı çıkan her isyana haberci başı aracılıyla cevap veriyor, rakiplerle haberci başını karşı karşıya bırakıyor. Halkın habercileri ile krallığın haberci başını iyice kavgalı hale getiriyor, O’nun daha çok kaosa doğru sürüklenmesi için O’na bilgiler verip daha sert davranması konusunda sürekli telkinlerde bulunuyormuş. Planı ise yeni ekolün insanlarına ‘ben sizin istediğiniz kişiyi göreve getirdim ama eline yüzüne bulaştırdı, herkesle kavga edip kendi sonunu getirdi’ demekmiş. Bu haberci başına olanların arka planını anlayamamasında herkesin bilmediği bir hastalığının etkisi. Hekimlerin yeşil yapraklar üzerine yazdığı özel ilaçlardan kullanıyormuş. Hemen bu kralın masal ülkesinden Türklerin yaşadığı Selçuklu diyarındaki Mevlana isimli büyük insana kulak verelim: Bir gün Hz. Musa'ya genç bir adam gelmiş, - Ey Musa! Bana hayvanların dilini öğret. Bu şekilde kurdun-kuşun sözlerini duyayım da, dinime ait işlerde ibret sahibi olayım. Bakıyorum da bütün insanlar ekmek, su, şan, şeref, makam, mevkî ve karın doyurmaktan başka şey konuşmuyorlar. Belki hayvanlar alemi insanlardan daha farklıdır. Dünyadan göçme zamanına ait bilgi ve tecrübeler vardır, demiş.

Hz. Musa genç adama: - Git! Bu isteğinden vazgeç. Bu istek her zaman tehlike getirir. İbret almayı ve uyanmayı kitaptan, sözden, harften ve dudaktan değil, Allah'tan iste, diye tavsiyede bulunmuş. Hz. Musa'nın kendisine istediğini vermemesi, tam tersine engellemesi adamın isteğini iyice artırmış. Zaten insan men edildiği şeye istekli olur. Yasak, arzu uyandırır, derler.

Genç adam bir müddet sonra Hz. Musa'nın karşısına tekrar çıkmış. Türlü diller dökerek: - Ey Musa! Dünya ve içindekiler senin nurunla kıymet buldu. Sen öyle cömert ve istekleri kabul eden birisin ki benim bu isteğimi geri çevirmek senin gibi kerim ve cömert birine yakışmaz. Sen ki”Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kafirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez” diyen Cenab-ı Hakk'ın halifesisin. Eğer benim ümidimi boşa giderirsen, isteğimi yerine getirmezsen beni üzersin, diye ısrar etmiş. Hz. Musa adamın bu tavrı karşısında Rabbiyle konuşmuş. Çünkü Hz. Musa'nın bir özelliği de kelim olması, yani Allah ile konuşmasıdır.

Hz. Musa: - Yâ Rabbi! Bu eğriyi doğrudan ayıramayan ve nasihat da dinlemeyen adamı şeytan esir etmiş. İstediğini yaptırtıyor. Şimdi ben ona istediğini öğretirsem ona bu öğrendiğinin zararı dokunacak. Eğer öğretmezsem kalbi bana karşı kötü duygular besleyecek, demiş. Cenab-ı Hakk: - Ey Musa! Öğret. Çünkü biz lütuf ve keremimizden, hiçbir duayı reddetmeyiz. Hz. Musa: -Ya Rabbi! Ya öğreneceği bilgiler, onun zararına olursa? Bazen insanın her şeye gücünün yetmediğini bilmesi onun için en güzel sermaye olmaz mı? diye adamın isteğinin iyi olmadığı hakkında Allahü Teâlâ ile konuşmuş. Cenab-ı Hak: - Ey Musa! Sen onun istediğini yap, demiş. Hz. Musa, o adama bir kez daha öğüt vermeyi denemiş: - Aman dikkat et! İsteğinde ısrarlı olma! İstediğin şey, senin zararına olacaktır. Vazgeç bundan. Allah'tan kork. Şeytan seni aldatmış. Soruda ve istekte aşırı gidersen hoşlanmayacağın şeyler olabilir, demiş. Adam bu sefer: - Bari, şu kapıda oturan köpeğin ve tavuğun dillerini olsun öğret, diye yalvarmış. Hz. Musa bu aşırı ısrar karşısında adamın teklifini kabul etmiş: - Haydi git! Allah'ın lütfü erişti. Bu ikisinin dillerini anlayabileceksin, demiş. Adam sevinerek gitmiş... Sabah olunca, kahvaltıdan sonra hizmetçi sofrayı silkmiş. Sofra bezinden bir parça bayat ekmek düşmüş. Adam,”acaba isteğim oldu mu?” diye kapı eşiğinde durarak ve hayvanları dinlemeye başlamış. Düşen kuru ekmek parçasını, horoz çabucak kapmış. Köpek horoza: - Sen buğday da yiyebiliyorsun. Ben ise, yiyemiyorum. Bu şekilde ekmek parçasını kapman bana zulüm olmadı mı? Sen kısmetimi elimden aldın, diye çıkışmış. Horoz: - Merak etme, köpek kardeş. Allah sana bu ekmek parçasına karşılık daha güzel şeyler verecek. Köpek sevinerek: - Peki ama nasıl? Horoz: - Sahibimizin atı sakatlanacak ve ölecek. Atın ölümü köpeklere bayram olacak. Çalışıp çabalamadan bir hayli rızk eline geçecek. Yarın doyuncaya kadar yersin. Üzülmeyi de bırak, demiş. Ev sahibi, hayvanların konuşmasını anlamıştı. ”Bak! Bir de Hz. Musa bana hayvanların dilini öğrenmenin zarar olacağını söylemişti. Hiç de öyle olmadı. Hemen atı satayım ve maddi zararından kurtulmuş olayım” diye sevinerek at pazarına gitmiş. Atı satmış. Ertesi gün hizmetçi sofrayı silktiğinde ekmek parçasını horoz yine çabucak kapıvermiş. Köpek kızgın bir halde: - Ey yalancı horoz! Sen hem zalimsin, hem yalancısın. Hem benim yiyeceğimi kapıveriyorsun, hem de beni yalanlarınla oyalıyorsun. Hani at sakatlanacak demiştin? Sahibinin atı sattığından haberi olan horoz: - Ben yalancı değilim. Evet, at sakatlandı ama başka yerde. Sahibimiz atı sattı ve zarardan kurtuldu. O zararı, atı satın alanlara çektirdi. Ama yarın katırı sakatlanacak, o köpeklere nimet olacak” demiş. Bu sözleri duyan ev sahibi zarardan kurtulmanın sevinciyle katırını da satmış. Dertten ve ziyandan kurtulduğunu sanmış. Üçüncü, dördüncü, derken günler aynı şekilde geçmiş bir gün, köpek kızmış ve horozu yalancılıkla suçlamış.

Horoz: - Hayır ne ben, ne de başka horozlar yalan söylemez. Biz horozlar, müezzin gibi doğru söyler, insanları sabah namaza kaldırırız. Vakitsiz bir söz söylersek ”vakitsiz öten horozun başını keserler” atasözünde olduğu gibi kafamız gider. Nasıl olur da sana yalan söyleyebilirim? Satılanlar, müşterilerinin yanında öldü. Alanın zararına sebep oldu. Bizim sahibimizde zarardan kurtuldu. Fakat o kendi kanına girdi. Bir ziyana uğramak, birçok ziyanı uzaklaştıracaktı. Fakat o, bunu anlayamadı. Şimdi de kendi canından olacak. Yarın bizim efendi ölecek. Varisleri üzüntüyle öküzü kesecekler. Böylece ev sahibi ölüp gidecek ve sana bol bol rızk gelecek. Mahalleli, konu komşu, akraba herkes, bu ziyafetten nasibini alacak, demiş. Adam horozdan öleceğini işitince koşarak, üzüntüyle Hz. Musa'nın yanına gelmiş: - Ey Musa! Yardım et, diye yalvarmış. Hz. Musa: - Atı, katırı, köleyi sattığın gibi şimdi de git, kendini sat ve kurtul. Madem ki bu işte usta oldun. Bu seferde yine öyle yap ve musibetten kurtul. Ben Allah'ın bana bildirdiği kadarını önceden görmüş ve bu işe rıza göstermemiştim. Adam yalvarmaya devam etmiş: - Ey iyi ahlaklı Musa! Yaptığım hatayı başıma kakma ve yüzüme vurma. Ben iyiliğe layık bir adam değilim. Benden ancak böyle bir hareket beklenebilir. Fakat senin gibi biri benim bu densizliğime ancak iyi karşılıkta bulunabilir. İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik er kişinin kârı, denilir. Lütfet, benim gibi kötüye iyilikle davran. Hz. Musa: - Oğul! Ok yaydan fırladı. Okun yaya dönmesi artık mümkün değil. Bundan böyle olacağı geri çevirmek mümkün değil. Takdir böyle... Fakat Cenab-ı Hakkın lütuf ve kereminden umarım ki ölürken imanlı gidersin. Hz. Musa adamın imanlı gitmesi için dua etmeye başlamış. Adamın rengi o esnada değişmiş. Midesi bulanmaya, gözü kararmaya başlamış. Koşarak tas getirmişler. Adamı alıp evine götürerek, yatırmışlar.

Hz. Musa: - Ya Rabbi! Onun imanını alma. O söz dinlemedi. İsyan etti ama sen ona karşı büyüklüğünü göster, günahlarını affet. Ona bu yükü kaldıramayacağını söyledim. Sözümü anlamadı. Başından savıyor sandı. İşler ancak ehline verilir. Ehli olmadığı, kaldıramayacağı bir işi öğrenmeye, yapmaya kalkıştı. Deryaya layık olan su kuşudur. O adam su kuşu olmadığı halde denize girdi ve boğuldu. Ey kullarını seven, onların yaptıklarını affeden Rabbim. Onu affet. Onu imanla öldür. Onun yâr ve yardımcısı ol, diye duâ etmiş. Cenab-ı Hak, Hz. Musa'nın bu yakarışları karşısında: - Ey Musa! O'na imanını bağışladım, buyurmuşşşşşşş. Nasıl Güzel masal değil mi hadi bakalımmmmm…..

İyi Uykularrrrrr. Haftaya görüşmek üzere şimdilik hoşça kalınnnnn.

NOT; BU ANLATILANLAR GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLERLE HİÇ BİR ALAKASI YOKTUR. TAMAMIYLA HAYAL ÜRÜNÜ BİR MASALDIR BİZ BU MASALI BİRİLERİNDEN DUYDUK VE SİZLERLE PAYLAŞTIK…

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN