Bazen Korkunun Ecele Faydası Olur.. - Reel Analiz

Bazen Korkunun Ecele Faydası Olur..


Bir toplumu diğerinden ayıran özelikler, o toplumun kültürel yapısı olarak tanımlanmaktadır. O nedenle, toplumlar diğer toplumların daima kültürel yapısından etkilenerek benimsedikleri ögeleri kendi kültürlerine veya diğer kültürlere uyumlaştırırlar.

Örneğin Mete Han, Çinlileri yendikten sonra Türklerin Çin kültürünün etkisine gireceğinden endişe ettiği için onların topraklarına yerleşmemiş ve onları vergiye bağlamıştır. Çünkü Çinliler Türklerden önce yerleşik düzene geçtiği için sosyal kuralları daha baskın olacak ve Türklerin Çinlileşmesine yönelik asimilasyonda etkili olacaktır.

Yine tarihi bir örnek olarak Moğolların Uygur Türklerine karşı zafer kazanmalarına rağmen Uygur Türklerinin içinde zamanla öz niteliklerini kaybederek Türkleşmişlerdir. Çünkü Uygur Türkleri kendi topraklarında etkin kültür oldukları için Moğol kültürü Uygur Türklerinin topraklarında etkilenen kültürdür konumna düşmüştür.

Bir başka örnek, Akad orduları Sümerleri yenmiş olmasına rağmen Sümer kültürünün etkisi altında kalarak Sümer dilini öğrenmek zorunda kalmışlardır.

Devlet-i Aliyye ( Osmanlı İmparatorluğu ) hiçbir zaman bünyesine bağladığı devletlerin öz niteliklerine müdehale etmeyip kültürlerinin taşıyıcı ögesi olan dillerine de hiç müdehale etmemiştir.

Osmanlı kültür ve medeniyeti, Bizans sınırında küçük bir beylikten çağ değiştiren büyük bir imparatorluk halini alması ve eğitime gereken önemi vermesi ussal bir politikanın stratejik sürecidir.

1330 yılında Orhan bey tarafından İznik’te açılan ilk medreseden, Fatih’in İstanbul’u fethinden bir gün sonra 30 Mayıs 1453 ‘te, Medaris-i Semaniye ve Fatih Darüşşifası ismiyle günümüze kadar uzanan İstanbul üniversitesini açmış olması, Kanun-i Süleyman döneminde Süleymaniye medreseleri kurulmasına ve Osmanlı Devleti Balkanlardan Anadolu’ya, Anadolu’dan Orta doğuya, oradan Afrika’nın kuzeyine kadar kapsadığı sınırlar içerisinde Medreseler inşa edilerek Osmanlının insanlığa ve insanlığı ilerletecek bilime ne kadar önemsediği anlaşılmasına rağmen Karlofça antlaşması ile birlikte hem toprak, hem de itibar kaybetmiştir.

Böyle olmasının nedeni veya nedenleri ne olabilirdi ?

Orta Çağ Avrupasının Katolik kilisesinin o dönem yaşayan Avrupalılar üzerinde etkisi acımasız olduğu, dönemin literatür taraması yapıldığında anlaşılmaktadır.

Rönesans sayesinde Avrupa eski Yunan ve Roma entellektüelizminin yeniden yapılanmanın kapılarını aralamıştır. Ayrıca Reform hareketleri, kiliseye etki ederek Hristiyanlığın kökenine inerek yeniden yapılanmasının girişimidir.

Batı Roma imparatorluğu German asıllı Odovakar tarafından yıkıldıktan sonra ( MS-476), Fatihin İstanbul’u fethetmesine ( MS-1453) yılına kadar 977 yıl süresince Latince Feodum kelimesinden gelen ve “ Hizmet karşılığı bağışlanmış mülk “ olarak ifade edilen Feodalizm yani derebeyliğine karşı yapılanmadır.

  1. YY.’da Katolik kilisesine karşı Reform hareketinde önemli rol üstlenen Martin Luther’in eserleri incelendiğinde İslam ve Türkler hakkında görüşü, yeniden yapılanan avrupa insanı üzerindeki etkisi hiç de küçümsenecek düzeyde değildir.

Çünkü, Wittenberg üniversitesinde doktora seviyesinde eğitim alan Luther, 1511 yılında Roma’ya gittiğinde, Katolik kilisesi ile ilgili tüm gerçekleri görerek sorgulamaya başlamıştır. 6 yıllık bir çalışma sonunda 1517 yılında “Endüljans ( Orta Çağ Avrupası’nda bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papa’nın sattığı af belgesi . ) Kuvvetine Dair Tezler’in ( “Disputatio pro Declaratione Virtutis Indulgentiarum” ) “ ‘birinci maddesinde ( Rabbimiz ve Efendimiz İsa Mesih “Tövbe Edin” ) diyerek insanları tövbeye davet etmiştir. Ancak bu tevbe, Sakramental yani rahiplerce icra edilen günah çıkarma olmadığıdır.

Böyle bir reform hareketi içersinde Luther’in İslam ve Türkler hakkındaki görüşlerini değerlendirmek için konu başlıklarını incelemek yeterli olacak kansındayım.

Tanrının Gazabı Türkler, Papacı Türkler, Savaşılması Gereken Düşman Türkler, Zalim ve Şehvet Düşkünü Türkler gibi tarihsel kodlamanın bugüne uzamasına sebep gösterilebilir.

Ancak; Osmanlının Diplomasi anlayışını iyi irdelemek gerekir. Osmanlı Devlet Politikası diplomasi bağlamında üç ayrı döneme ayrılır. Tek taraflı, Karşılıklı ve Sürekli.

Osmanlının Tek taraflı diplomasi yaptığı döneme rastlayan Reform ve Rönesans hareketliliğinin getirdiği ivme ve Dar’ül-Harp olarak gördüğü batı ile ilk geri adım attığı antlaşma 1606 yılında Avusturya ile yapılan Zivatarok antlaşmasıdır. Bu Antlaşma ile Avusturyayı bir imparatorluk olarak kabul etmiştir.

Bu prestij kaybının etkileri günümüzde hala sürmektedir. Çünkü tek yönlü dışa kapalı diplomasi dışarıdaki kültürel değişimleri ve gelişmeleri izleme imkanını mümkün kılmaz.

Osmanlının yaptığı bu basit hata, 16. YY.’dan itibaren iki asırlık bir süreç sonunda yıkılmasına neden olmuştur.

Vahit SUNAR

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
03Nis
14Mar
06Mar
01Mar

Aklın Şifreleri

20Şub

Uluslararası Portföy