Yakalım mı yoksa yakmayalım mı?
Ekonomi tartışmalarımız sınırları aştı ve dünyanın en ünlü iktisatçılarına uzandı. Faiz-enflasyon tartışması eski Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ekonomi Bakanı Zeybekci arasında Keynes ve Smith üzerinden yürüyor. Soru şu: Keynes'in kitaplarını yakalım mı yakmayalım mı?
TÜRKİYE’nin son günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve merkez bankası Başkanı Erdem Başçı arasında görmeye alıştığı faiz tartışması artık sınırlarımızı aştı. İktisat tarihinde serbest piyasanın babası sayılan Adam Smith ve modern makroekonominin kurucusu olarak adlandırılan John Maynard Keynes artık ülkemizde faiz ve enflasyon tartışmalarının başrol oyuncuları. Son olarak Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de “Keynes’in kitaplarını yakmayan mı kaldı?” sözleriyle bu tartışmaya dahil oldu. Peki bu tartışma nerede başladı ve sınırlarımızı aştı?
Merkez Bankası’nın 4 Şubat’ta yapmayı duyurduğu olağanüstü Para Politikası Kurulu toplantısını beklediğinden yüksek bir enflasyon oranı gelince vazgeçtiğini açıkladı. O gün yani 3 Şubat günü Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz BBC Türkçe’nin sorularını yanıtladı ve “Ekonomideki tüm sorunların çözümü para politikasında aranmaması gerekiyor. Düşük faiz ekonomik büyümenin yegane sebebi olsaydı bugün Avrupa’da ekonominin hızlı büyümesi gerekirdi, Amerika’nın hızlı büyümesi gerekirdi” dedi.
HEDEF DEĞİŞTİ
O akşam herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı yeniden eleştirmesini beklerken bir soru üzerine eleştiri oklarının hedefi Yılmaz oldu. Erdoğan “Durmuş bey kendi işine baksın. Onu muhatap alacak değilim. Kendisinin başarısı ortadadır. ABD’ye bir baksın faiz oranı nedir enflasyon oranı nedir bunu bir öğrensin. Batı’ya bir baksın. Japonya’ya bir baksın. Bu konuda fazla konuşmaya da gerek yok” diye konuştu. Bunun üzerine Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede Yılmaz tartışmayı uzatmak istemediğini vurguladı ve şöyle konuştu:
“Faizin sebep, enflasyonun sonuç’ olduğu yönündeki ilişkiye inanıyorsanız ABD’de, AB’de ve Japonya’da faizlerin düşük olmasıyla enflasyonun düşmüş olduğuna kanaat getirirsiniz. Düşük faiz tek başına yeterli olsaydı bu ülkeler durgunluk sorununu çözmüş olurlardı. 350-400 yıllık bir ekonomi politik bilimsel literatür var. Bu doğru değilse Smith’in Keynes’in ve diğerlerinin kitaplarını bir alana yığalım ve yakalım. Sonra da, Merkez Bankası yasasını değiştirip faizleri sıfırlayalım, görelim öyle mi oluyormuş. Diyelim ki oldu, ben de çıkar özür dilerim; ‘Biz bu işi bilmiyormuşuz’ diye...”
SIRA ZEYBEKCİ’DE
Gelelim düne. Bu kez Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Yılmaz’ın sözlerini değerlendirdi. Zeybekci “Önceki Merkez Bankası Başkanı, ‘O zaman Keynes’in kitaplarını yakmak lazım’ diyor. Ben ona şöyle soracağım, O hala Keynes’te mi kalmış, hala yakmamış mı o kitapları? Sonuçta ayrılığımızın en büyük sebepleri ortaya çıkmış oluyor. Onlar hala Keynes’te kaldıysa, Keynes’in teorilerinde kaldılarsa, ‘vah vah’ diyorum ben memleketin haline” dedi. “Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın açıklamalarını nasıl değerlediriyorsunuz” sorusuna Zeybekci, “Yılmaz açıklamalarında, maalesef ‘düşük faiz, ekonomik büyümenin yegane sebebi olsaydı bugün Avrupa’da, Japonya’da veya bazı ülkelerde bunun karşılığı hızlı bir şekilde alınırdı’ demek, 5-6 tane faktörü olan bir probleme, 3-4 bilinmeyenli bir denkleme tek bilinmeyenle yaklaşmak demektir. Faiz düştüğü zaman büyüme artmaz, yaklaşımı, son derece yanlış olur” diye konuştu.
YILMAZ NEDEN KEYNES'İ ÖRNEK VERDİ
FAİZ-enflasyon tartışmasında Durmuş Yılmaz neden Keynes’i örnek gösterdi? Bunu Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erinç Yeldan’a sorduk. Yeldan şöyle konuştu: “Keynes’in ana savı talep eksikliğinden kaynaklanan bir krizin önüne geçmek ekonomiyi canlandırmak için talep unsurlarını geliştirmek üzere en doğrudan yolun kamu harcamalarını arttırarak kamu maliye politikalarını devreye sokup ekonomiyi canlandırmak olduğudur. Durmuş Yılmaz’ın ötesinde şu anda Avrupa’nın içine sürüklendiği durgunluk konjoktüründen çıkış için mevcut miktar kolaylaştırması denilen ABD’deki FED vari para basma operasyonunun yeterli olmayacağı anlaşıyıyor. Para basarak, dünyayı likiditeye boğarak elde edecek herşey elde edildi. Dünyada büyük bir sıcak para var, faizler de neredeyse sıfıra düştü. Ancak bu para yatırıma, krediye dönüşmüyor. Çünkü büyük bir risk algısı var. Bankalar kredi değerlendirecek sanayi yatırımcısı bulmakta zorlanıyor ve para dünya borsalarının kumarhane masalarnıda çar çur oluyor. Para basıp kredi hacmini genişleterek faizleri daha da düşürerek yatırımları uyarma başarılı olamıyor. Şimdi buradan hareketle zaten deniyor ki artık para politikasıyla değil kamu maliye politikasıyla canlamak gerekiyor ve bu yüzden de Keynes’i tekrardan canlandırmak lazım demek istiyor. Merkez Bankası kısa vadeli faizleri belirleyen bunlar aracılığıyla piyasada uzun dönemli faizleri, kredi faizlerini etkilemeye çalışıyor ki bu birebir etkili değil. Türkiye’nin 2013’ten sonra gözlediği şu ki merkez bankasından bağımsız olarak makroekonominin istikrarsızlığı, tasarruf düşüklüğü, cari açık, siyasi gerginlikler gibi Merkez Bankası’nın hiç elinde olmayan değişkenlerden dolayı sıkıntılar yaşanıyor. Dolayısıyla Merkez’den kısa vadeli bunlar yoluyla ekonominin yatırım istihdam büyüme tüketim gibi ihtiyaçlara cevap vermesi beklenemez. Nobel ödüllü iktisatçı Joseph Stiglitz iki haftadır “Para politikası işe yaramıyor, cesaretle borç kaygısını geçelim, talep yaratmamız lazım ve bu talebi yaratacak olan kamudur. Özel sektörün çok uzun bir süreç vakit kaybıdır” tartışmasını sürdürüyor.
MODERN İKTİSADIN BABASI
MODERN iktisadın babası olarak bilinen Adam Smith 30 yaşında profesör olmasıyla da tarihte yerini alır. Smith iktisadi faaliyetlerin serbestleşmesinin önemini savunur. 1776 tarihinde çok önemli eseri olan Ulusların Zenginliği adlı kitabı yayımladı. Ulusların Zenginliği eseri, liberal kapitalizmi savunan ve tam anlamıyla özgürlük ortamının nasıl oluşup işlediğini açıklayan bir çalışma oldu. Smith tarafından gerçekleştirilen görünmez el prensibinin iktisattaki yeri ve önemi, yerçekimi kanununun fizikteki öneminden farklı bulunmaz. Görünmez el prensibi, toplumcu bir sistem olmayan kapitalizmde, piyasa mekanizması sayesinde kişisel ve sosyal yararların hür bir ortamda bağdaşlaştırıldığı ve dolayısıyla da kapitalist sistemde hükümetlerin piyasanın işleyişine müdahale etmemelerini gerektirir. Ama tabii ki ‘görünmez el’i her türlü devlet müdahalesinin önemsiz olduğu sonucuna yormak yanlış olur. Smith ayrıca uluslararası ticaretin önemini savunarak ülke refahının sağlanması için gerekli olduğu üzerinde yoğunlaştı. Büyümenin sağlanabilmesi için sermaye birikiminin çok önemli olduğunu vurgulayan Smith fiyatları belirleyen üretim maliyeti olduğu sonucuna ulaştı. Smith, devlet müdahalesinin en düşük seviyede olması gerektiğini savunurken ve devletin masrafları arttırmaması için hareketlerinin yoğun olmamasını belirtti. Ancak 1929 buhranı Smith’in serbest piyasa teoreminin sonunu getirdi.
KRİZDE SARINILAN İLK KİTAP
JOHN Maynard Keynes ise devletin piyasada daha etkin olmasını savunan ve 1929 buhranından ABD’nin ve kapitalizmin kurtuluşunu sağlayan teorileriyle öne çıktı. Keynes 2008 krizinin de gözde isimlerinden biriydi. 1936’da yayımladığı “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” isimli kitabıyla durgunlukla mücadelede müdahaleci para ve maliye politikalarını savundu. “Tam istihdam” sağlanması gerektiğini vurgulayan Keynes “kapitalizmi krizden kurtaran” iktisatçı olarak da tarihe geçti. Devletin toplam talebi arttırıcı yönde para ve maliye politikası uygulaması gerektiğini ifade eden Keynes, bu şekilde kapitalist sistemin aksayan yanlarının onarılabileceğini öngördü. Ekonomik buhranın 2. paylaşım savaşıyla beraber kronikleşmesi sonucu, başta ABD ve İngiltere olmak üzere, hemen hemen bütün kapitalist ülkelerde Keynesçi politikalar uygulamaya konuldu. Keynes ayrıca IMF ve Dünya Bankası’nın temellerinin atıldığı 1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferansı’nda İngiliz Heyeti’ne başkanlık yaptı. Keynes, ABD tezlerine karşı İngiliz tezlerinin savunucusu olmuş ve konferansta kendi adı ile anılan, Keynes Planını sundu. 1929 buhranında ve işsizlikten çıkılması için devletin “çukur açıp doldurmak” gibi kısa süreli istihdam sağlayıcı aktiviteleri de Keynes’in tam istihdam teorisiyle bağdaştırıldı.
KEYNES 2008 KRİZİNDE TÜRKİYE'DE POPÜLERDİ
2008 küresel krizi Türkiye’yi sarsarken ve işsizlik yüzde 13’lerin üzerine çıktığında hükümet Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’ni açıkladı. Burada Maliye Bakanı Mehmet Şimşek işsizlikte düşüşü sağlayabilmek için devlet destekli geçici işlerle istihdam artırılacağını açıklamıştı. İlk olarak 2009’da yapılan ve 2010’da da uzatılan programla 100 bin kişi ağaç dikme, okul boyama gibi geçici işlerde istihdam edilmişti.