Annemin sıcacık evinden pamuklara sarılıp götürüldüğüm işyerimden istifa ettim, sevdiğim adamın peşinden yuva kurmak hayaliyle sevmediğim işlere bulaştım. O düzen sonunda kendime yaptığım ikiyüzlülüğe, benliğimden uzaklara savrulduğum bu çalkantılı yolculuğa dayanamayıp beni kustu.
Önce işimden kovuldum, sonra sevgilim terk etti, evimi taşıyıp yeniden anne evine dönmek zorunda kaldım. Başlangıç noktasından buraya kadar cebimde taşıyabildiğim hiç bir şey olmaksızın hem de.
O vakit aklıma sol bacağımdaki dövme geldi. Üzerine yeniden saatlerce düşündüm. Toprak ufacık bir filize can verip onu kocaman bir ağaca eviriyor. Meyveler, gölgeler, hazanlar, yaprak dökmeler. . . Sonunda ağaç zamana yenik düşüp kağıt sanayinde kullanılmak üzere fabrikalarda buluyor kendini, ağacın yeni bir filize hayat verebilmesi için yenilere yer açıyor.
Bende ana rahmimde can bulup, dünyevi olarak bir beden ile ruhumu taşıyabildiğimden bu yana ölü bedenim yeni yaşam formlarına hayat verene kadar, yerimi bir yeni ruh kabına bırakana kadar buralardayım.
Eğer ağaç kendini bir kuş zannedip meyve vermek yerine daima uçamaya çalışsaydı yahut kağıt olmaya itiraz edip vapur olmak konusunda ısrarcı olsaydı durumu benim ile aynı olmaz mıydı?
Ruh kalıbıma uygun olmayan insanlara ayak uydurmaya çalışmak, zihnimin meyve verebileceği iklimler, topraklar bulmak yerine çorak arazilerde bir kaktüs gibi yaşamaya çalışmak temel mutsuzluk nedenim olamaz mı?
Bir kişisel gelişim kitabı yazarı gibi ‘O çok istediğin seyahate şimdi çık, sevmediğin işinden ayrıl ve gerekirse işsiz kal, risk almayı göze almazsan ruh kalıbın bile sana dar gelir.’ cümleleri kurmak istemem.
Çünkü kişi geliştikçe farkındalık penceresi bu manzaraya açılıyor.
Ben o çok istediğim seyahate çıkacağım. ‘Acaba yapabilir miyim?’ dediğim işi deneyeceğim. Yapamazsam yenik hissetmek yerine yeni bir acaba için beni yüreklendirecek insanlara sarılacağım.
Sizde bu hafta kendinize yenilebilecekler listesi hazırlayın isterim.
Hoşbuldum.