Davası makbul olan; günlük düşünmez. Anlık strateji üretmez. Haklılığı kısa vadede aramaz. Uzun vadeye talip olur. Doğrusunu ispata vakit ayırmaz. Önce Allah'a sonra zamana güveni tamdır. O tarihi yazmıştır. Okunmasının zaman alacağını bilir.
O davası makbul olan; dediğini bir bir çıkacağının da farkındadır. Ama " ben demiştim." demeyenin temsilcidir. Çünkü ikbali millidir; şahsi değil.
Yeni bir meslek türedi. Siyaset mühendisliği. Mesleği çalışma şekli oldukça basit bir sisteme dayanıyor. Kuruyorlar, zamanı gelince bu mühendisler her tonda ötüyor. Ne demeleri ön görülüyorsa gereken yükleniyor. Bu mühendislerde ona göre konum alıyor. Bu kadar basit.
Nihai hedefi şahsi ikbal olan, siyasetin kirli yüzü uğruna herşeyi mübah sayan bir zihniyete hizmetkar bu siyaset mühendisleri verilen görevi layıkıyla yerine getirdi. Vicdanı yere değmiş bu bedenlerin ağızları her türlü pisliği izansızca saçtı.
Ne dedi Genel Başkan?
Türk dedi; ırkçı oldu, bölen oldu, ayrıştıran oldu. (!)
Müzakere değil Mücadele şarttır dedi; kan ile beslenen oldu. (!)
Evlatlarımız ölüyor dedi; "sen evlat sevgisinden ne anlarsın?" küstahlığında saldırıların hedefi oldu. Kirli ağızlarında salya akıtanların "zürriyetsiz(!)" kavramına hedef oldu.
"Cumhuriyetimizin temel kazanımlarına sahip çıkacağız." dedi; CHP'ye yanaşmakla suçlandı.
Kritik dönemde devletinin yanında oldu. Vatanın bölünmez bütünlüğünün savunucusu oldu. AKP'ye koltuk değneği olmakla suçlandı.
CIA'nin kucağına oturmuş, sözde islamcı, diyalogcu hain emellerin sahibi Pensilvanya ikametli nursuz şahsiyete karşı çıktı. Dinsiz oldu. (!)
Cemaat faaliyetlerini durdurmalı dedi; eğitim düşmanı oldu.(!)
O piyona "Hocaefendi" demeyin dedi; talihsiz açıklamaların sahibi oldu.(!)
İçinden yetiştiği Hareket'in doğrularına uygun davranarak HAYIR dedi; hayır'cı oldu.
Şimdilerde ne oldu? Hain cunta girişimi neticesinde yine olması gerekeni yaptı. Bir anda herşey tersine döndü. Sanki ilk defa devletinin yanında imiş gibi kıymete bindi. Oysa devletinin yanında olması ilk değildi. Ama bu sefer pabuç diğerlerinin aksine pahalıydı ve ona sarılmanın zamanıydı.
İlk değildi dedik...
2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 şartı arandığında TBMM'ye girip krizi çözen oldu.
Gezi olaylarında "Kandil ile görüşenler başroldedir." diyerek karşı duran da o idi.
1Mayıs Taksim olmalı tartışmasının yaşandığı dönemde, "Taksimde işçimizi değil, işi gücü tahrik ve tertip olan; meslek olarak provokasyonu seçen karanlık odakların oyununu izliyoruz. " diyerek karşı duran da oydu.
Üniversite de baş örtüsü sorunu çözümünde en önde olan yine o idi.
Suriye-Irak teskeresi dendi. Milli bekaa gereği bu bir zarurettir anlayışı ile mecliste destek veren; elini taşın altına sokan da o idi.
Rus uçağı indirildi. Devletin yanında olmak lazım gelir diyen ilk o oldu.
O Devlet Adamlığı gereği bunları yaptı. AKP stepnesi dendi itiraz etmedi. Sorumluluk ne gerektiyorsa o tarafta durdu. Kimseden takdir beklemedi. Çünkü amacı gazeteler yazsın değildi. O sebeple bu hareketler takdirlik değil olması gerekendi.
Şimdi ne oldu? Onca izah fayda etmemişti. Ama bir musibet bin nasihate yine galip gelmişti.
Hiçbir dolaylı anlatıma gerek yok. Buradan net olarak ifade edeyim. Devletimizin başı Cumhurbaşkanımızdan başlayarak bir çok siyasinin yapacağı tek şey; Dr.Devlet Bahçeli Beyefendi'den helallik istemek olmalıdır. Kimse merak etmesin; o Şahsiyet kimseden Özür beklemeyecek kadar erdemlidir ve tevazu sahibidir. Lakin siz o helalliği ahiretliğiniz adına bir an önce istemek zorundasınız.
SAYGILARIMLA
NOT: Bu helallik, parti içi muhalefetle siyaseti izansız, üslupsuz, hakaretvari yapanlar içinde geçerlidir. Genel Başkan değişimi vurgusu elbette yapılabilir; yapılabilmelidir. Gerekli argümanlar ortaya konularak, gerekli gerekçeler bildirilerek bu yönde talep ve isteklerin olması demokratik bir haktır. Bu da parti içi bir meseledir. Burada tek şart olacaktır. Siyasi kirliliğe alet olmadan, hakaret etmeden, ülkücü adaba ve üsluba yaraşır şekilde hareket ve muhalefet etmektir. Ülkücü tavır sergileyen her muhalif fikir kabul de görmelidir.
Şu anda ki parti içi durumun özeti ise şudur: ülkenin içinde bulunduğu durum gereği ve yine ülkenin geleceğinin karanlık odaklara teslim etmemek adına Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin takdire şayan hareketinin dile getirilmesidir. Ve yanında durmaktır. Ülkücü adab da budur. Parti içi muhalefetin ertelenmesi "dün söylenenin" tersine davranmak değil, "günün o gün olmadığının" vurgusudur.