Emre ATEŞ

İthal Kahramanlar

Emre ATEŞ

Yesevi Düşünce Derneği olarak tertiplenen Esir Türk İslam Ülkesi Doğu Türkistan temalı konferansın kapanış konuşmasından esinlenen başlık ile hislerimi aktarmak istiyorum.

            Öncelikle tertiplediğimiz konferansa konuşmacı olarak katılan doğu Türkistan Sürgün Hükümeti İç İşleri Bakanı ve Kazak Türkleri Eğitim ve Araştırma Derneği Başkanı Serkan Dinçtürk Beyefendiye teşekkür ederim. Bu programda bizleri yalnız bırakmayan yönetim erkimiz Kaymakamımız, Belediye Başkanımız, İlçe Müftümüz ve katılan tüm misafirlerimize şükranlarımı sunarım.

            Başlığa ve konuya dönecek olursam, gençliğimiz üzerinde ki had safhada bir yabancı hayranlığı mevcut. Bizi biz yapan unsurların farkında olmayan, milli-manevi değerlerimizde yoksun yetişen bir neslin kınamasını yaptığımız gibi sorumluluğu ve vebali de üstümüze almamız gerektiğine inanıyorum. Doğu Türkistan mücadelesinde Altay Kahramanı diye nitelendirdiğimiz Osman Batur’un devrimciliğini öne çıkarmayıp Bolivya Dağlarında gezen, sözüm ona vatansever bir serseriyi öne çıkarmışız toplum olarak. Öyle ya da böyle Che Guaevera ismiyle tanıştırmışız da gençliğimizi bir Osman Batur’u anlatamamışız. Bir Mustafa Çokay’dan bahsedememişiz. Banka soyan haydutları gençliğimize idol yapmışız da fikriyatının temeline Türk İslam şiarını koyan yiğitlerimizi sahneye koyamamışız.

            Bu millet Kut’ul Amaresini dahi bu zamanda mı öğrenmeliydi? Bir Halil Paşa’nın varlığından habersiz kalmamalıydı diye düşünüyorum. Medine Müdafimi olarak adlandırdığımız Fahreddin Paşamızı kaç genç dimağa anlattık acaba? Türkistan bağımsızlık mücadelesi veren Enver Paşa’dan doğru anlamda kaç yerde bahis açabildik? Eşref Sencer Kuşçubaşıları, Süleyman Askeri Beyleri, Kaymakam Kemal Beyleri kaç platformda savunabildik?

            Kahramanmaraş dedik de kaç kere Sütçü İmam diyebildik. Ali Saip Beyi Şanlıurfa ile kaç kez yan yana getirebildik. Şahin Bey ile kaç kez zulme dur diyebildik?

            Biz değil miydik asrın şairi, Mehmed Akif’i yetim toprağa koyan. O büyük şahsiyeti sadece İstiklal Marşına hapseden.

            Dönüp maziye baktığımızda gerek İslamiyet öncesi gerek de sonrası ne kahramanlar çıkardığımıza tarih de şahit satırlar da. Napolyon’dan başka değeri olmayan bir Fransa’nın nasıl sahip çıktığını incelediğimiz zaman bizim kahramanlarımızın yitik kaldığını çok rahat görebilirsiniz. O Fransa ki mağlup liderini el üstünde tutsun. Amerika dediğiniz dev(!) tarihinin sayfalarına bir kahraman koyamasın da Rambolar türetsin. Komünist blok temsilcileri kalksın kahraman diye ortaya çıkardıkları insanlarını dünyaya ihraç etsin. Başka memleketlerde özenti duygular bezenmiş kahramanlar üretsin. Ve maalesef o ülkenin şuursuz gençleri de bu özenti mahsülü, çakma kahramanları idol edinsin. Özgürlük, devrim gibi süslü sözler ile afişe etsin.

            Bir Osmanlı Torunuyuz efsanesi yıllarca süregelmiştir ülkemizde. Onca çalışmalar, eserler sunulmuşken idrak noktası bir dizi sayesinde oluverdi. Bu olmamalıydı? Bu milletin evlatları bu donanıma çoktan sahip olmalıydı? Zararın neresinden dönülürse kardır mantığı ile pek tabi doğru olanı desteleyeceğiz ama öz eleştirimizi de ardına yapacağız.

            İlçemizden örnek verelim. Kurtuluş Savaşı diye adlandırdığımız Milli Mücadelede Anadolu’ya cephane, silah, teçhizat ve kuvvet noktasında geçiş noktası olan ilçemizi ve Gökbayrak Taburu’nu kaçımız biliyoruz acaba. Ve ya ilçemize ismini veren Mürsel Alp’imizin ne kadar farkındayız.

            Sıkıntılar ortada ve bunları dillendirebilmek zor da değil. Burada mühim olan mesele bence bunların farkında olup bunlara çözüm üretebilmek. Bu açıkları kapatabilmektir. Pek tabi okullarımızda verilenler var şüphesiz. Ama bizler bunu topluma yansıtamadıktan sonra ister istemez bazı şeyler eksik kalacaktır. Etkin çalışan dernekler, sivil toplum kuruluşları vb yollarla farkındalık oluşturabilmeliyiz. Ailemizde bilinçli bir evebeyn rolünde bu aktarımı sağlayabilmeliyiz. Kısacası bir kişi, bir çok kişiden daima güçsüzdür. O sebeple bir olabilmeliyiz. El birliği ile tarihin her bir satırına hükmeden kahramanlarımızı ve yaptıklarını yaşatabilmeliyiz. Yoksa daha bir çok gencimizi Bolivya Dağlarında gezdirmeye mahkum oluruz…

Saygılarımla…

Yazarın Diğer Yazıları