Birinci Dünya Savaşına dair ismi bilinmese de, yeni nesiller açısından bir anlam ifade etmese de Çanakkale ile beraber en parlak zaferimizdir Kut’ül Amare. 29 Nisan 1916 yılında grup komutanı Halil Bey (ki zaferden sonra Paşa olacaktır) öncülüğündeki Osmanlı Kuvvetleri 13’ü general, 48’i subay, 13.300’ü er olmak üzere General Towshend komutasındaki İngilizler esir edilmiştir. Elbette evveliyatı da var bu zaferin. Esirlerin dışında 30 bine yakın kayıp vermiştir İngilizler. Teslimden beş gün önce yardıma gelen İngiliz gemisinin de Osmanlı askerlerince batırılmasından sonra Towshend’e teslim olmaktan başka çare kalmamıştı. Önemli bir dipnot geçilecekse; teslim sırasındaki mektuplaşmayı ünlü ajan Lawrence yapmıştır. Düşününüz, hezimetle sonuçlanan Balkan Bozgunundan sonra Osmanlı orduları destan yazacak hale geliyor. Dünya Savaşına hazırlık aşamasında orduda gençleştirme girişimleri ve yeni yapılanmaya gidilmesi orduya ruh katmıştı. İşte bu ruhu orduya kazandıran Başkomutan Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’nın ve zaferi Kut’ül Amare’nin esamesi okunmuyor. Ne demişti Halil Paşa, “ tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.” Tarih açısından bir sıkıntı yoktu belki ama onu yazanlar tarafında bir sıkıntı haiz olmuştu. Tek kahramancılık oyunu sahnedeydi. Bu cümleyi seçerek yazıyorum. Yanlış da anlaşılmak istemem. Ama bu cephede Mustafa Kemal olaydı, bu zafer yılda beş kez kutlanırdı. Bizde ki hastalık şu: başka şahsiyetlere değer verilirse Mustafa Kemal’in büyük bir lider ve kahraman oluşu zarar görecek sanıyoruz. Ve yahut farklı komutanlara vurgu yapılmasının Mustafa Kemal’e zarar vereceğini sanıyoruz. Ters durumu da var tabi. O da şu: bu tarz hadiseleri Mustafa Kemal yıpratmakta kullananların olması. İdeoljik saplantılarda adamcılık yapıyoruz. Başka milletlerin tarihine ve bugüne yansımalarına bakıyorum da satır aralarından cımbız ile çektikleri değerlerine nasıl sahip çıkıyorlar. Soruyorum, Napolyon bir Fransız için ne ifade eder? Hani, Afrika çöllerinde 100 bin; Rusya soğuk steplerinde 400 bin askerini telef eden Napolyon. Ya Amerika’ya ne demeli. Kahramansızlıktan Rambo yaratıyor adamlar. Bizler ise kahraman ayıklama derdindeyiz. Zaten tarihimizi üç cümleye hapsetmişiz. Malazgirt ile Anadolu’nun kapılarını açmışız. İstanbul’u alarak çağ kapatıp, açmışız. Mustafa Kemal geldi yurdumuzu düşmanlardan kurtardı. He bir de Çanakkale’miz var. Hani dedelerimizi şehit verdiğimiz. Hani, mermi kaldıran biri vardı ya neydi onun adı. Hani üzüm hoşafı içmişti askerlerimiz. İşte tüm tarihimiz(!) bunlardan ibaret. Ama baksan meydan İlber Ortaylılarla dolu. Yazımı, Halil Paşa’nın sözleri ile bitireyim. “Arslanlarım! Bugüne Kut Bayramı adını veriyorum. Ordumun her bir ferdi, her sene bu günü kutlarken şehitlerimize Yasinler, Tebarekeler, Fatihalar okusun. Şehitlerimiz, yüce hayatlarında, göklerde kızıl kanlarla uçarken, gazilerimiz de zaferlerimizle nigahban olsunlar.” O nesle layık olmak dileğiyle… Saygılarımla.