Aslında çoğu zaman gözümüzün içine batan bir çok şey varken yine çoğu zaman görmez,duymaz,konuşmayız. Aslına bakarsanız içerisinde bulunduğumuz dünya sürekli olarak aynı şeyleri bize yaşatır. Sadece zaman ve mekan değişir.
Bir masalım var, sizlere anlatmak istediğim…
Çocuklarımıza, gelecek nesillere anlatabileceğimiz bir masal…
Esasında hepimizin bildiği, aşina olduğu ve yeniden hatırlamamız gereken bir masal. Kendini beğenmiş bir kralın masalı…
Bir varmış, bir yokmuş..
Uzak diyarlarda bereketli topraklarda bir kral yaşarmış. Kendini çok akıllı sanan, giyimine kuşamına çok düşkün olan. O kadar kibirli, o kadar kendini beğenmiş bir hükümdarmış ki, sürekli aynada kendine bakar, ne istiyorsa onu yapar, halka da istediklerine ses çıkarmasınlar diye baskı yaparmış. Bu sırada çok defa hata yapar, ama baskıcı tutumundan dolayı halk gerçekleri söylemeye korkarmış…
Günlerden bir gün, komşu ülkenin kralının ziyaret edeceğini duymuş. Kendisinden haz etmez, onla ilgili hoş olmayan planlar yaparmış. “Fırsat bu fırsat, en şık ben olmalıyım.” diye düşünmüş ve terzi aratmaya başlamış. Demiş ki yaverlerine; “Dünya’nın her yerine habercilerimi gönderin, bir terzi bulun bana, dünyanın en güzel elbisesini dikecek terziyi!”
Bir sürü terzi gelmiş, lakin hiçbirisini beğenmemiş. Sonra bir gün yabancı güçlü bir krallık kendi terzisini yollamış krala ve bu gönderilen terzi demiş ki; “Öyle güzel bir kumaşım var ki, öyle şık olacaksınız ki, kimse sizden gözünü alamayacak. Herkes sizi konuşacak, çok güçlü gözükeceksiniz. Ve sizden önce hiç kimsede olmayacak bu giysi.”
Kral çok şaşırmış tabii, hemen kabul etmiş. Ama terzi eklemiş; “Tek şartım var, ben dikerken karışmayın.”
Gel zaman git zaman, sonunda terzi bitirmiş ve giydirmiş k.ralı. K.ral aynaya bakmış ve üzerinde hiç giysi olmadığını görmüş. Tam kızacakken terzi demiş ki terzi; “Sayın kralım, bu kumaşı sadece akıllılar görebilir.”
Kral’ın kibri
Tabii bizim kral kibirli ya, aptal durumuna düşmemek için “Çok güzel” demiş. Etrafındakilere sormuş, elbette hepsi korktuğu için cesaret edememişler doğruyu söylemeye ve “Çok güzel efendimiz”, “Harika oldunuz efendimiz” demişler. Kral daha da böbürlenmiş tabii ki…
Ardından, büyük bir kendini beğenmişlikle çıkmış halkın arasına. Halk çok meraklı, çünkü duymuşlar sadece akıllıların görebileceği iddiasını. Halk, görünce şaşırmış, üzerinde hiç giysi yok…
Herkes görmüş, anlamış vaziyet, kralın nasıl kandırıldığını fark etmişler, ama korktukları için hiçbir şey söyleyememişler.
O anda bir “çocuk” atlamış meydanın ortasına, parmağıyla kralı işaret etmiş ve gülerek bağırmış; “KRAL ÇIPLAK” diye. Bir anda halk, bu ilk sesle cesaretlenmiş ve kahkahalar atıp, hep bir ağızdan birlik içinde bağırmışlar; “Kral Çıplak!” Bu seslere, kralın çevresindekiler de katılmış, korkuyu aşmışlar, zincirlerini kırmışlar ve hep bir ağızdan gerçeği söylemişler; Kral çıplak…
En sonunda kral durumu geç de olsa böyle bir acı olayla anlamış ve çok utanmış….
Gökten üç elma düşmüş, biri “parka” , biri “halka”, biri de “Hakk’a”….
Tanıdık geldi mi bu masal sizlere?
Masallar geçmişin bilgeliğini taşır günümüze, verdikleri zamanın ötesindeki öğütleriyle…
Halk olarak, bir masalı yaşıyoruz.
Mutlu bir son diliyorum hepimize…