Pelin Yılmaz

Aşk Olsun ..:)

Pelin Yılmaz

Size karşı yapılan hak etmediğiniz bir davranışta karşı tarafa aşk olsun dersiniz… Neden ki aşk kötü müdür? Aşk öylesine yücedir  ki hiçbir çirkinlik, kötülük, günah aşkın yanında var olamaz.

Aşkın binlerce yıldır şairler, filozoflar, yazarlar sokaktaki kadın ve erkekler tarafından  defalarca tanımı yapılmıştır. Bugün de sanal ortamda aşka dair çeşitli yazılar gün içinde sayısızca paylaşılmakta ve tıklanma rekoru kırmaktadır. Çünkü herkes âşık olmak istiyor, herkes aşk acısı çekiyor, herkes aşkın acısını ve hazzını yaşıyor, herkes aşktan kaçıyor, herkes aşka imreniyor… Aşka tanım aramak yerine bırakın size duygusunu versin ona koşun ya da kaçın. Aşkın hazzı kadar acısının da sizi büyüttüğünü bilin. Aşk bir ihtiyaç ekmek ve su gibi. İhtiyaç olmasa bu kadar çok insan çöldeki  vaha gibi sarılmazdı ona. Onun için yıkılmazdı dağlar, çıkmazdı savaşlar, verilmezdi bunca yemin, Leyla, Şirin, Piraye, Mecnun, Ferhat, Nazım, olmazdı.

 

En sıradan insan bile en üst aşkı yasayabilir, herkes âşık olabilir. Aşkın memleketi, dini, işçisi, sosyetesi olmaz. Başka hiçbir yerde aşkta olduğu kadar eşitlikte olamaz. Aşık olunca fark etmeden karşındakiyle eşit olursun. Statünle, kültürünle, sınıfınla  her şeyinle eşitsin. Bundandır aşkın ayağa düşmemesi ve hep  üst bir duygu olarak kalması... 

Evrendeki tüm kavramlar zıtlarıyla var olmuşlardır. İyi-kötü, güzel-çirkin, kadın-erkek,  acı ve haz gibi. Aşk haz yaratır insanda bir o kadar  da acı. Aşk haz halinde geldiyse eğer sana yüreğinde bir coşku, teninde bir ateş. Sesi yaratanın sesi, ışığı o kadar parlak, rengi gökkuşağı. Eğer acı şeklinde göstermişse yüzünü o yürek paramparça dokunduğu her yer diken. Sessizliği en büyük ses. Işığı kör edici. Tek renk var karanlık. Ama ikisi de aşk.  Haz kadar acı da gerçek,  ne kadar beslenirsen ikisinden aşk da o kadar gerçek. Hazla başlayıp hazla devam eden aşklarda var elbet. Sadece mutluluktan oluşan. Birbirine aşkla bakan gözler, aşkla yaşayan dudaklar, aşkla birleşen tenler, sadece aşkta yücelmiş ruhlar.

Dinlemekten hiç bir zaman bıkmadığımız bir melodi gibi. Onunla dinlediğiniz her şarkıda, okuduğunuz her şiirde,  izlediğiniz her filimde  hatta yediğiniz her yemekte tekrar tekrar kendini var eden aşk... Bir de aşk yoktur diyenler var. Aşkı tanımamış, aşkla tanışmamış olmaları, aşka ihanet etmelerini gerektirmez oysaki. Acı ki aşk gelmemiş onlara, acı ki aşktan yana bükük boyunları…

Aşk bir hormonmuş, kimyaymış. Peki hangi doktor, hangi kimyager, hangi eczacı aşkın ilacını varedebilir?  Aşkın acısını unutmak için neler yapmıyor ki insanlar? Bence acısıyla var aşk. Acı aşkın zirvesi, acı aşkın kimyası, acı aşkın pusulası… Her ayrılık, her acı daha çok bağlıyor aşka insanı. Biraz daha  dedirten cinsten bir acı bu. Aşk acıda, zamanda, mekânda, sanrılarımızda, hücrelerimizde saklı. Yaz aşkı, çocukluk aşkı, gençlik aşkı, platonik aşklar gibi sınırlamalara dayatılıyor. Bunun yaşlısı, genci, platoniği olmaz. Evrende aşk vardır. Senin kapına gelmesi kutsaldır. Kutsalına iyi bak. Aşkı yeşert,  aşkı çocuk yap, yaşlı yap, giz yap, aşkı kolla. Aşkın sana ihtiyacı yok senin ona ihtiyacın var…

Aşkolsun aşkı anlamayanlara. Benim aşktan anladığım Nietzsche’nin L. Salome'ye olan aşkının özetinde saklı. 'Seni seviyorsam sana ne bundan'. Aşkımıza inandıktan sonra  kimin, neyin önemi var ki? Âşık olduğun belki de kendi duygundur. Onu görmesen, onunla konuşmasan hatta o seni hiç bilmesede sen ona aşıksın… Bu değerlilik onun değil senindir. Sen olmazsan oda hiçtir. Aşkolsun sana da bu  kadar büyük bir yüreğin olduğu için.

 Aşkı anlamak için inan, aşkı var etmek için inan. İnanmak bilmek değildir. Bilmeye kanıt gerekir. Aşka ne kanıt ne de tanım gerekmez . İşte inanca dair aşklar: ' Senede Bir Gün', Aşk Bir Izdırap', “Bu kalp seni unutur mu?” Filmler ve şarkılar, yaşanan ve ölmeyen aşklar. Bir kadın, bir erkek ve senede sadece bir gün. Hiç görmeseler bile birbirlerini o kadar tutunmuşlar ki duygularına yer,zaman,arzular,kıskançlıklar herşey şilinmiş yerine sadece aşkları gelmiş.Zaten nefesin kadar yakın olan aşk kilometrelerle neden kıyaslansın ki?

Günümüz aşklarına bakınca (aşk kavramına hakaret kabul ediyorum) bir çocuğun balon oyuncağı gibi. Bir anda balon oluyor bir anda büyüyor, bir anda sönüyor ve yeni baloncuk geliyor. Balon köpüğü kadar basit ilişkiler. İlişkiler diyorum çünkü aşkın yüceliğini yanından geçebilecek onur yok onlarda.

Aşk bir bayram sabahı bir çocuğun kırmızı pabuçlarıyla güne uyanması kadar sürprizdir, plansızdır, belirsizdir. Sadece gelir. Yanlış kesilen şehirlerarası otobüsteki bir bilettir. Aynı kitaba kitapçıda uzanan bir çift eldir. Aranan yanlış bir telefon numarasıdır. Aşk sadece tesadüften oluşmaz. Onlarca kez çarpışmadık mı başkalarıyla? Her gün yanlış telefonlara bakmıyor muyuz? Defalarca aynı nesneye uzanmadık mı bir yabancıyla? Neden hepsi aşkla sonuçlanmadı? Aşk tesadüfleri sevmez, tesadüfün kendisidir çünkü. Evren , sonsuz ışık, sonsuz karanlık, sonsuz aşk dolu. Bir gün bir yerlerde bir şekilde bulacak seni aşk. Bekle, kapını çaldığında orda ol, içeri girmesine izin ver,  misafirperver ol ona, incitme. Yüreğini çıplak bırak, sadece hisset, komplekslerinden ve iradenden arın saf ol. Aşk o kadar saf ki binlerce yıldır şeytana rağmen meleklerle korunmuş ve sana gelmişken al onu.

Aşık olmak istiyorum diyorsun.Hadi ol.  Romeo ve Juliet ol,Leyla ile Mecnun ol,  Sen ve O ol.Aşka inancın ve cesaretin varsa siz başkalarının tarihinde yaşamasanızda  kendi gizinizde kendi tarihinizde var olmaya devam edeceksiniz..Sizin aşkınızın kimseye ihtiyacı yok.Aşkında size ihtiyacı yok unutmayın. Hepinize aşk olsun…

Yazarın Diğer Yazıları