Pelin Yılmaz

Siz hiç patlıcan kızartan erkeğe rastladınız mı ?

Pelin Yılmaz

Siz hiç patlıcan kızartan bir erkeğe rastladınız mı? Ben rastlamadım, ama epeyce patlıcan kızarttım. Patlıcanı yağın içine atınca yağın kızgınlığından olsa gerek bir hamlede yağı içine çeker önce, tam "Tekrar yağ eklesem mi acaba tavaya?" şokunu yaşarken yavaşça içinde ki yağı tekrar tavaya bırakır. Sihirbaz gibidir aslında patlıcanlar. Yağ bir var bir yok! Birazdan tavadan "Tavşan yahni" de çıkabilir hani. Ay pardon! Ne diyordum? Evet, kadınlar ve aşktı konumuz. Kadın patlıcan gibidir. Karşılaştığı kızgın yağı önce aşk zanneder ve tüm gücüyle doldurur onu hücrelerine. Sonra yağ vıcık vıcık olup taşar kadının içinden hayatına;  yalan, ihanet ve ıstırap gibi. Ama bir kere yağ olmuştur işte ruhu, kalbi, üstü, başı. Artık hangi tabağa konsa, hangi peçeteye değse, hangi kıyafeti giyse yağın izi sağa sola bulaşır kalır. Keşke domates, biber de girseydi patlıcanın yanında tavaya o zaman "şakşuka" olurdu üçü bir arada. Şakşuka, her öğün yenebilen bir Akdeniz yemeğidir. Rakıya da, ayrana da, çaya da yakışır hani! AŞIK kadın da böyledir işte! Kızgın yağa düşse de; sevgi, güven, şefkat karıştıkça bu yemeğe en güzel tat olup, oturmaz midenize.

Domates, sebzelerin şahıdır. Neredeyse hiçbir yemek onsuz olmaz. Ya salça, ya ketçap ya da saf haliyle tüm hayatların içindedir domatesler aynı kadın gibi. Bazen salça olup, yaşamlarında eriyip giderler, bazen tat bırakıp kalırlar erkeğin hayatında, bazende safça inanırlar onlara. Bazen bazı domateslerden konserve yapılır veya bu domatesler yazdan buzdolabına atılır. Bir kadın düşünelim. Mesela; Salçaya dönüştürülerek kavanoza (eve) konmuş, kocası için her an tadına bakılabilecek bir konserve ya da "Aman, nasıl olsa yedekte (buzdolabında) var." dedirten cinsten işte! Tabi bu, erkeğin çok iştahlı olmasından kaynaklanan bir durum aslında. Sordular mı hiç Domates'e ne olmak istersin diye? Belki "domates reçeli" ya da domates güzeli" olmak isterdi bir seçim şansı olsaydı! İşte bu yüzden bazen ithal tohumlar gelir ülkeye, artık hiç biri kokmaz bu kadınların "domates parfümü" gibi. Yüzlerinde sahtelik (makyaj), içlerinde GDO (ruhsuz) dolanıp dururlar, tüm şehirlerin tüm caddelerinde.

Ve huzurlarınızda biber. İşte bu acı olan sebzenin cinsiyeti erkektir. Acıdır, acıtır, yakar ve alerji yapar! Çarliston olanı pek işe yaramaz ne tadı ne kokusu ne de zekası vardır. Dolmalık olanı evde balkon göbeğinde kumandayı tutmayı başarma kabiliyetine sahip olandır. Sivri biber, sivriliverir yalanlarından sivri diliyle. Süs biberi ise nadir bulunup, saksıda özel yetişmiştir. En iyi okullarda okuyarak ve en aromatik kokuya sahip çiçeğiyle tüm kelebekleri çekendir üzerine. Bu tür biberler genelde domates ve patlıcanı aşık eder kendine. Çünkü süsüyle saklar acısını gizinde. Lakin kansere de iyi geldiği bilinir hani! Doğru yenip, su içilirse üzerine şifa da olabilir kimilerine.

Şu an imamı bayıltıp, karnını yarıp, köşeye oturtup, "şak şuk " diye yiyesim geldi. Yanlış anlamayın! Konumuz imam falan değil. Patlıcandan bahsediyorum elbetteki. Bunlar çeşit çeşit yemekler olsa da hem imam bayıldı da, hem karnıyarıkta, hem de şakşuka da domates, biber, patlıcan yok mu? Eee hayatta leziz bir yemek; yağını fazla kaçırmadan, acısını abartmadan, salçasını sulandırmadan tüm aromalarıyla tatmak gerek. Afiyet şeker olsun, domatesin reçel olsun!

KELİMELERİ KUSMAK

Kahvaltımda bir kibrit kutusu özlem, bir bal kaşığı aşk, 1 dilim kepekli öfke vardı.

Yedim.

Ara öğünüm,

Kuşluk vakti bir serçe parmağı kadar "merhaba" oldu.

Öğle yemeği az tuzlu bir sevda, kalpsiz ve soğuk.

İkindi bir bardak ayrılık yanında üç dört tane kelime: "sonra ararım, görüşürüz, hoş çakal."

Hepsi birden mideme oturdu.

Akşam yemeğinde ızgara balık var ama bayatlamış, zehirliyor aşk gibi, yanındaki hiç bir yeşillik özür olamıyor bu zehre.

Kusuyorum, kusuyorum kelimeleri...

Gece yediğim bir yasak meyve alıp atıyor midemin(kalbimin) zehrini.

Susuyor, uyuyorum.

 

Yazarın Diğer Yazıları