22 Ağustos 1942’de Kırşehir’de doğmuş…
Hukuk okumuş. Türkiye’nin en iyi okullarından biri olan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirip avukatlık yapmış…
Askerlik çağı geldiğinde, her Türk genci gibi askere gitmek istemiş. İstemiş de, dönemin egemenleri; Mumcu’nun yazdığı bir yazıda “ordu uyanık olmalı” dediği için kendisini suçlamış, “orduya hakaret etmek” ve “bir sosyal sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakküm kurmak” suçlamalarıyla gözaltına almış, yargılamış ve 7 yıl hapse mahkûm etmiş. Yaklaşık bir yıl kadar cezaevinde kaldıktan sonra, aldığı hüküm Yargıtay tarafından bozulmuş ve serbest bırakılmış.
Hukuk mezunu birinin yapacağı askerlik nedir?
Yedek subay olarak yapması gerekirken, “sakıncalı piyade” olarak, Ağrı’da tamamlamış askerliğini…
Sözün burasında insan merak ediyor; Uğur Mumcu’nun yazdığı ve bu nedenle suçlandığı “ordu uyanık olmalı” noktasına Türkiye geldi mi, gelmedi mi günümüzde?
Mumcu’yu suçlayanlar ve mahkûm ettirenler uyandılar mı uyanmadılar mı?
Türkiye’nin getirildiği bu noktada payları var mı yok mu?..
Biz devam edelim Uğur Mumcu’yu tanımaya isterseniz. Zaten bildiğiniz yanlarını yeniden gözlemlemeye çalışalım…
Siz, hukukçu bir gazeteci olarak, farklı kuruluşlardan ondan fazla ödül alan kaç gazeteci tanıyorsunuz?..
Siz, hakkında sayfalar dolusu kitaplar yazılan kaç hukukçu - gazeteci tanıyorsunuz?..
Siz, çok farklı konularda ama özellikle Türkiye’deki soygun düzeninin ipini pazara çıkaran içerikli olmak üzere 40’tan fazla kitap yazan ve binlerce okura ulaşan kaç hukukçu – gazeteci tanıyorsunuz?..
Hepsini bir kenara bırakın ve şöyle bir düşünün; siz, bunca tehdide karşın, bunca baskıya karşın, düşündüklerinden ve doğru bildiklerinden ödün vermeyen ama sonunda canını veren kaç adam gibi adam tanıyorsunuz?..
Olay burada düğümlenmektedir işte…
Uğur Mumcu hukukçudur, gazetecidir ama her şeyden önce adam gibi adamdır…
Kim, neden öldürmek istemiştir kendisini?
İşin o yanı da henüz net değildir, bugün bile sözde bilinmemektedir bu cinayeti kimin işlediği. Bilinen şudur ki; arsızlık yapmayan, hırsızlık yapmayan, ülkesinin geleceğini ve çıkarlarını düşünmekten ve yazmaktan başka suçu olmayan bir aydın insan, aydınlanma karşıtları tarafından yok edilmiştir, ya da yok edildiği sanılmaktadır…
24 Ocak 1993! Kahpe bir el, arabasına bir bomba koymuş ve Mumcu’nun ölümüne neden olmuş…
Bakın kaç yıl geçmiş aradan ve buna karşın, unutulmak bir yana, giderek daha çok tanınmış, giderek daha çok sevilmiş ise bir insan, söylenecek söz kalmamıştır.
Kalanını, yıllarca yaşayıp da arkalarında tek bir olumlu söz bırakmayanlar düşünsün…