Ercan Buber

Ne Ekersek Onu Biçeriz

Ercan Buber

Meyve Veren Ağaç

Uzun süredir düşünüyorum “nasıl” bir ilçede yaşıyorum diye?

Anlayamıyorum nedir amaçları üzerime üşüşen leş kargalarının?

Anlayamıyorum başlarında bin tane dert varken bu yersiz karalamaları?

Oysa sadece işleri ile uğraşsalar ne kadar mutlu olur insanlar?

Anlayamıyorum bu kuyruk acılarını ve bu yüzden her zamanki gibi  susuyorum işime bakıyorum.

Artık “niçin”lerden çok “nasıl”lar ilgilendirir oldu beni.

‘Niçin’le uğraştığınızda, durumu sorgulayan ve ister istemez ilgili rahatsızlığa müdahil olmaya ve onu değiştirmeye yönelik bir süreçte bulursunuz kendinizi.

Ama “nasıl”larla ilgilendiğinizde, sadece durum tespiti yapmakla yetinebilirsiniz.

Ve ben, epeydir kendim dışında değiştirebileceğim herhangi bir durumun olmadığına inanmaya başladım bu ilçede; sadece durum tespitleriyle yaşar oldum.

Bu ilçede “insana ve emeğe” değer verilmez olmuş.

Yaşarken değer verilmeyen insanın ölüsüne de saygı duyulmaz olmuş.

Bu ilçede liyakat, hiçbir özel ve devlet gemisinin uğramadığı “ıssız ve işlevsiz bir liman” gibidir.

Bu ilçede “efendilik, kibarlık” hüküm sürmez; “hoyratlık ve kabadayılık” yükselen değerler olmuş.

Bu ilçede üç kağıtçılık, insanları sömürme, adam kandırma ve siyasi iktidardan nemalanma “zenginliğin” temeli sanılır olmuş.

Bu ilçede kurallara yasalara uymak, vergisini dürüstçe verip, ortalama bir vatandaş gibi yaşamak “enayilikle” eşdeğer görülür olmuş.

Bu ilçede tuttuğun köşeyi “kendi çıkarların doğrultusunda” kullanmak şöhretin ve gücün gereği sayılır olmuş.

Bu ilçede "at izi it izine karışmış", "ayaklar baş, başlar ayak" olmuş.

Bu  ilçede “devletin bekası adına” insanların ezilmesi, işkenceye tabii tutulması, horlanması ve aşağılanması erdem kabul edilir olmuş.

Bu ilçede bilimin aydınlatıcı ışığı yerine dinsel doğmalarla halkı kandırmak “siyaset” sayılır olmuş.

Bu ilçede okumak, yazmak-çizmek ve eleştirmek ellerinde “kelepçeyle dolaşmakla” eşdeğer olmuş.

Bu ilçede “demokrasi” diye sergilenen oyun ise bir sirk gösterisinden ibaret olmuş.

...

Şimdi bakıyorum da, nasıl insanlar olduk biz diye, şaşırıyorum.

Ne ara acıma duygumuzu, şefkatimizi, vicdanımızı ve hatta insanlığımızı kaybettik; inanamıyorum.  

Utanmamızı ne ara kaybettik; ne zaman karardı vicdanlarımız.

Biz insanlığımızı ne ara yitirdik; ne zamandır "yüz kızarması" alay konusu oldu bizim için.

Yaşarken çürüdüğümüzün bile farkında değiliz dostlar.

Hala iktidarın verdiği güç ve kudretle zulmeder olduk mazlumlara.

Oysaki geçmişimiz daha dün gibi aklımızda olmalı iken.

Kaybetmelerimizi çöküntülerimizi unuttuk gitti hemen.

Şimdi

Zulüm zamanımı?

Ne kadar ezersem o kadar iyi o kadar büyüğüm der ne zaman olduk?

Geçmişi unutmamak lazım dostlar geçmişi unutmamak.

Geldiğimiz yeri unutmamız gideceğimiz yerin gerçekliğini değiştirmeyecek çünkü.

Yalan, iftira, gıybet ve riya sadece söyleyeni değil dinleyeni de yok eder çünkü unutmamak lazım dostlar.

 

Yazarın Diğer Yazıları