İlyas Özmen

Ne İsa'ya yarandı, ne de Musa'ya...

İlyas Özmen

 

Bana, İsmail Başkanımızın şu an ki durumunu bir cümleyle anlat deselerdi şayet, bu sözü söylerdim, başka birşey dememe de gerek kalmazdı zaten.

Malumunuz olduğu üzere İsmail Başkanımız DP'li. Kendisi iki dönem DP'li olarak seçimlere girmiş ve DP'li güzel insanların oylarıyla hem de Ak Parti'nin en güçlü olduğu dönemlerde iki kez başkan seçilmiştir. (Gerçi bir rivayete göre şu an ki Ak Parti İlçe Başkanımızın "İsmail Başkan ikinci dönem başkanlığına benim desteğimle seçilmiştir" diye söylediği iddia edilse de, ben böyle birşey olduğuna ihtimal vermiyorum(!)...) Üçüncü, dördüncü dönem yine DP bünyesinde seçimlere girmiş olsa yine kazanırdı, aslına bakarsak bugün girse yine kazanır.

Buna rağmen 2010'da, ikinci dönem başkanlığının ikinci yılında Sayın Başkanımız hiç kimseyle paylaşmadığı ani bir kararla Ak Parti'ye sürpriz bir geçiş yaptı. Herkes için sürpriz bir değişiklik olmuştu bu. Bu sebeple Sayın Başkanımız DP'li partidaşlarından müthiş bir tepki almış, bugün tamamından olmasa bile, büyük bir bölümünden hâlâ da almaya devam etmektedir.

Ak Parti'de ise; Sayın Başkanımızı, etrafındaki bulunduğu yeri korumak adına, günü kurtarmanın derdinde olan üç beş güzel insandan başka hiç onaylayan olmadı zaten. Yani bu ani geçiş dolayısıyla Ak Partililer'den de tepki aldı Sayın Başkanımız ve hâlâ almaya da devam etmektedir.

Hal böyle olunca ne İsa'ya yaranabildi Sayın Başkanımız, ne de Musa'ya!
Ama işin aslı başkaydı oysa!

DP'li güzel insanlar, bence İsmail Başkan'a haksızlık ediyorsunuz. Çünkü İsmail Başkan asla sizleri terketmedi, asla yarı yolda bırakmadı. İnanın kendisi şu an en az sizin kadar DP'li ve yine en az sizin kadar davasına sadıkıtır.

Yani demem o ki, bazen gözlerinizle gördüğünüz herşey doğru olmayabilir.

Şöyle ki;
(Lütfen bu öyküyü sonuna kadar okuyun)

##1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Evlenme çağında güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar. Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık.

Nişanlımı seviyordum. Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile düğün hazırlıkları yapıyordum.
Çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı. "Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş" dediler. Alt üst oldum. Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu… Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık.

Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı. Beni görünce titredi, çeketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde.
"Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim" dedi.
"Olur" dedim.

Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu, kapıda da adı yazıyordu.
"Siz gerçekten avukat mısınız?" dedim.
"Evet" dedi, usulca.

"Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz?" diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi.

"İstanbul işgal altındaydı. Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Herşeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadolu'ya, Milli Kuvvetler'e ancak cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu Ülkemiz için hayati bir meseleydi. Bunu size bile söyleyemezdim, noolur beni affedin" dedi.##

Önümüzdeki seçim Ak Parti iktidardan olup, bir sonraki seçimde de barajın altına düştüğü an, (ki bu tahmin değil, böyle giderse kesin bilgi) Sayın İçişleri Bakanımız Soylu da dahil tüm DP'liler gibi İsmail Başkan da yuvasına geri döndüğünde, sizler hayretler içinde yukarıdaki öykünün hanım kahramanı gibi soracaksınız kendisine,

-Sen gerçekten DP'li misin, öyleyse 2010 da muhalifimiz Ak Parti'ye niye geçmiştin?" diye.

Başkanımız biraz üzgün, ama görevini yerine getirmenin kıvancıyla:

-O yıllar Ülkemizde Ak Parti'nin önlenemez bir yükselişi vardı. Neredeyse her beş kişiden üçü Ak Partili olmuştu. Dışarıdan çok uğraştık, ama bu yükselişi durdurmaya muvaffak olamadık. Derin istişareler ve yapılan toplantılar sonucu, Ak Parti içine sızılması ve Ak Parti'nin yükselişini önleme faaliyetlerine orada devam edilmesi kararı alındı partimizde. Bildiğiniz üzere önce Süleyman Abim geçti Ak Parti'ye. Kendisi zamanı ve zemini hazırladığında bizleri davet etti. Bizler de ülke genelinde birer birer geçiş yaptık. Kolay olmadı tabiki, zor yıllardı o yıllar. Biliyorum sizleri de üzdüm, ama görev çok gizliydi, bunu size bile söylemezdim, lütfen beni affedin. Tüm ülke genelinde ekip olarak görevimizi başarıyla ifa ettik ve yuvamıza geri döndük işte, şimdi kucaklaşma zamanı...

Deyip size kollarını açtığında başkanımıza söyleyecek sözünüz olmayacak. Siz en iyisi mi bugünden kucaklaşın İsmail Başkanımızla da, hem gerektiğinde gizli görevinde yardımcı olursunuz Sayın Başkanımıza, hem de bu zor günlerinde moral vermiş olursunuz.
Takdir sizin elbette.

Lâkin ne yaparsanız yapın, görevin gizliliğini asla unutmayın. Şşşştttt... yerin kulağı var derler, Ak Partililer duymasın!

Yazarın Diğer Yazıları